Kayıp babasıyla doğacak çocuğu arasında kalmış bir kadın... Hayatın anlamını arayan bir insan: Karen Kimya... Kapıları sırlara açılan bir kent... Sırların mucizelere dönüştüğü geceler. Mucizelerin hakikat sayıldığı zamanlar... Yedi yüz yıl öncesinden gelen bir fısıltı... Aşkı sadece aşkla tartanların ıtırlı soluğu... Ölümün yok edemediği bir sevda... Yıllara direnen bir sevgi; Şems-i Tebrizi ve Mevlâna Celaleddin-i Rumi... Günümüzden yedi yüz küsur yıl öncesine uzanan gerilim dolu, heyecan yüklü, mistik bir serüven...
“Taşta kan vardı, gökyüzünde dolunay, bahçede toprak kokusu. Ürkütücü bir serinlik içinde yüzüyordu ağaçlar. Kış güllerinin katmerlenme vaktiydi, nergislerin tazelenme demi. Yedi kişi girmişti bahçeye... Yedi öfkeli yürek, nefretin ele geçirdiği yedi akıl, yedi keskin bıçak. Yedi lanetli adam bahçenin sessizliğini yedi parçaya bölerek yürüdü kurbanlarının bulunduğu tahta kapıya...
Taşta kan vardı. Bahçede ürkütücü bir serinlik. Cinayetin tek tanığı dolunaydı. Hiç şaşırmadan, ürpermeden, korkmadan bakıyordu uzun boylu kavak ağaçlarının ölü yapraklarının arasından. Yedi kişiden en genç olanı vurmuştu kapıya. En yaşlı olanı çağırmıştı içeridekini. Yedi kişinin yedisi birden saplamıştı bıçaklarını içeriden çıkana.
Taşta kan vardı. İnsanların yüreklerinde nefret, dolunayda derin bir sükûnet…
...
Kayıp babasıyla doğacak çocuğu arasında kalmış bir kadın... Hayatın anlamını arayan bir insan: Karen Kimya... Kapıları sırlara açılan bir kent... Sırların mucizelere dönüştüğü geceler. Mucizelerin hakikat sayıldığı zamanlar... Yedi yüz yıl öncesinden gelen bir fısıltı... Aşkı sadece aşkla tartanların ıtırlı soluğu... Ölümün yok edemediği bir sevda... Yıllara direnen bir sevgi; Şems-i Tebrizi ve Mevlâna Celaleddin-i Rumi... Günümüzden yedi yüz küsur yıl öncesine uzanan gerilim dolu, heyecan yüklü, mistik bir serüven...
“Taşta kan vardı, gökyüzünde dolunay, bahçede toprak kokusu. Ürkütücü bir serinlik içinde yüzüyordu ağaçlar. Kış güllerinin katmerlenme vaktiydi, nergislerin tazelenme demi. Yedi kişi girmişti bahçeye... Yedi öfkeli yürek, nefretin ele geçirdiği yedi akıl, yedi keskin bıçak. Yedi lanetli adam bahçenin sessizliğini yedi parçaya bölerek yürüdü kurbanlarının bulunduğu tahta kapıya...
Taşta kan vardı. Bahçede ürkütücü bir serinlik. Cinayetin tek tanığı dolunaydı. Hiç şaşırmadan, ürpermeden, korkmadan bakıyordu uzun boylu kavak ağaçlarının ölü yapraklarının arasından. Yedi kişiden en genç olanı vurmuştu kapıya. En yaşlı olanı çağırmıştı içeridekini. Yedi kişinin yedisi birden saplamıştı bıçaklarını içeriden çıkana.
Taşta kan vardı. İnsanların yüreklerinde nefret, dolunayda derin bir sükûnet…”
Yedi öfkeli yürek, nefretin ele geçirdiği yedi akıl, yedi keskin bıçak. Yedi lanetli adam bahçenin sessizliğini yedi parçaya bölerek yürüdü kurbanlarının bulunduğu tahta kapıya... Taşta kan vardı. Bahçede ürkütücü bir serinlik. Cinayetin tek tanığı dolunaydı. Hiç şaşırmadan, ürpermeden, korkmadan bakıyordu uzun boylu kavak ağaçlarının ölü yapraklarının arasından.
Yedi kişiden en genç olanı vurmuştu kapıya. En yaşlı olanı çağırmıştı içeridekini. Yedi kişinin yedisi birden saplamıştı bıçaklarını içeriden çıkana. Taşta kan vardı. İnsanların yüreklerinde nefret, dolunayda derin bir sükûnet…
...Biri, sizi cinayet işlemekle suçladığında deliller bulur, tanıklar gösterir, bunun bir iftira olduğunu kanıtlamaya çalışırsınız, ama sizi itham eden kişi bizzat kendinizseniz, ne yaparsınız?" Ahmet Ümit'in Nisan ayında yayınlanacak romanı Sultanı Öldürmek bu satırlarla başlıyor. Yıllardır aynı kadını bekleyen bir tarihçinin hikâyesi bu. Şahane bir aşk için harcanmış bir ömrün hikâyesi... Serhazinlerin son temsilcisi Müştak Serhazin'in başından geçen dört günlük tuhaf bir serüven. Sapında Fatih Sultan Mehmed'in tuğrası bulunan mektup açacağıyla öldürülmüş bir tarih profesörü... Bir aşk cinayeti mi? Yoksa kökleri "Ulu Hakan"ın şüpheli ölümüne uzanan bir entrika mı? Osmanlı devletinin bir imparatorluğa dönüştüğü o zaferler ve ihanetlerle dolu günlere yapılan sıradışı bir yolculuk. Ve bu heyecan verici yolculuk boyunca kulaklardan eksik olmayan o kadim soru: Tarih, geçmişte yaşananlar mıdır, yoksa tarihçilerin anlattıkları mı?
"...Ve Sultan Mehmed Han. Mehmed Han oğlu Murad Han oğlu Fatih Sultan Mehmed Han. İki karanın ve iki denizin hâkimi. Allah'ın yeryüzündeki gölgesi. Kostantiniyye'yi zapt eden padişah. Roma İmparatorluğu'nun doğal varisi, farklı dinlerden, farklı dillerden, farklı ırklardan yepyeni bir millet yaratma aşkıyla yanıp tutuşan kudretli hükümdar. Uçsuz bucaksız ovalarda at koşturan ordular. Kılıç sesleri, savaş naraları, korku çığlıkları. Ardı ardına düşen şehirler, ardı ardına yıkılan devletler, ardı ardına el değiştiren kaleler. Kırk dokuz yaşında dünyaya nam salmış bir hükümdar. Ve değişmez kader. Akşama kavuşan gün. Ecel şerbetini içen insan. Ve Fatih Sultan Mehmed'in şüpheli ölümü. Ve onun iki şehzadesi. İkiye bölünen saray, ikiye bölünen devlet, hiçbir şeyden haberi olmayan bir halk. Ve iki şehzadenin kanlı boğazlaşması sürerken saray odasında unutulan Fatih Sultan Mehmed Han'ın cansız bedeni..."
...
A thrilling tale which moves back and forth through time, from the early days of Byzantium to the thriving metropolis of Istanbul...
A corpse is discovered at the base of the statue of Atatiirk in old Istanbul, an antique coin left in its hand...
But it's not to be the last corpse and the bodies soon begin to pile up...
And so the hunt for the killers begins...
Seven murders, seven sovereigns, seven coins and seven ancient monuments, with one thread binding them all: the history of one of the world's most mysterious and most dazzling cities.
"The sea was shrouded in a mist, our boat hidden from view. Istanbul was lost in the mist. Only the minarets of Sultanahmet Mosque, the dome of the Hagia Sophia and the turrets ofTopkapi Palace were visible above the haze.
The city seemed unblemished and pure, unharmed and untouched, the white mist veiling anything and everything which could blight the view. It was like a vision from an ancient myth emerging for a fleeting moment before the light of the day...
A newly founded city, a new start, shimmering in the grey light of dawn... Young, vibrant and full of hope...
We were looking at the city from the sea. At King Byzas' legendary country, at Constantine's imperial capital, at the stone necklace of the walls built by Theodosius II, at Justinian's peerless Hagia Sophia, at Topkapi Palace, from which Mehmed the Conqueror ruled over half the known world, at the Lawmakers stunning Siileymaniye Mosque...
From out at sea we gazed upon those kings, those extraordinary generals and captains, at the nobility and the citizens of repute and bearing, at the slaves and the Sufis and the saints...
At the women: Pulheira, Theodora andRoxelana... From our vantage point out at sea we looked back upon heroics, cowardice, creativity and destruction, at intelligence, foolhardiness, compassion and cruelty...
From out at sea we gazed upon the whole of man's madness and mystery, at the entirety of his daring and his exploits."
HER KATİLİN BİR HİKÂYESİ VARDIR.
O HİKÂYE Kİ SİZE İNSANI ANLATIR.
HER KATİLİN BİR HİKAYESİ VARDIR. O HİKAYE Kİ SİZE İNSANI ANLATIR.
“Bir suçluyu yakalamak… Bataklıkta sivrisinek avladığının farkındaydı... Polisliğin insan öğüten bir meslek olduğunu çoktan fark etmişti… İyi de polislik gerçek anlamda,Gerçekten bir ‘iş’ miydi? BAŞKOMİSER NEVZAT
...
HER KATİLİN BİR HİKAYESİ VARDIR. O HİKAYE Kİ SİZE İNSANI ANLATIR.
“Ne garip değil mi Komser? Ben sahte peygamberlerden medet umdum,Satanist kardeşim şeytandan Medet umuyor.” TAPINAK FAHİŞESİ
...An excavation of an antique Hittite settlement near the city of Gaziantep in Southeast Anatolia. Inscribed tablets dating back three thousand years and the onset of a string of murders that coincides with their discovery. The confessions of an ancient scribe -Patasana. Dark secrets lie hidden beneath the blinding Anatolian sun: the demise of the Hittites and the cruelty of the Assyrians... the final days of the Ottoman empire and the Armenians... modern day Turkey and the Kurds... spilled fraternal blood and the immutable destiny of the land. An elegy for the land’s history of violence and a poem for its rich cultural history... "Stranger, you who are about to be partner to my secrets. Whether you are royalty or a man of piety, kind-hearted or a tyrant, intelligent or a good-for-nothing idiot, I do not know. I hope that you are a good person. I hope your heart is full of love and courage. I hope that you are intelligent enough to understand what you read, and to learn from what you understand. And I hope that you tell others of what you have read, and that they then tell others as well... Maybe then people will start behaving sensibly, maybe then they will quit committing acts of tyranny, maybe then there will be less death, and maybe then there will be less pain."
...