Ben zalimler çağında yaşayan bir alçaktım.
Yerli ve yabancı arkeologlardan oluşan bir topluluk Fırat kıyısında kazı yaparken Geç Hitit döneminden kalma bazı çiviyazısı tabletler bulur. Yaklaşık 3000 yıl önce saray yazmanı Patasana’nın yazdığı tabletlerdir bunlar. Arkeologların tabletleri çözmesiyle Anadolu’nun çok kültürlü sancılı geçmişine dair sırlar ortaya çıkar, ancak yeni işlenen cinayetlerle birlikte tarih tekerrür etmeye devam edecektir. Patasana iki farklı zamanda akan, gerek yapısı gerek konusu itibariyle özgün bir yapıt. Ahmet Ümit’in ilk kez 2000 yılında yayımlanan dördüncü romanı Patasana Türkiye’de yazılmış ilk arkeolojik polisiye roman olma özelliğiyle de edebiyat tarihimizde önemli bir yere sahip.
Çünkü bir romancının asıl malzemesi insan denen bu tuhaf mahluktan başka bir şey değildi. Üç bin küsur yıl önce yaşayan biri nasıl âşık olur, nasıl ihanet eder, nasıl kahramanlık gösterir, nasıl intikam alır, yani o kadim zamanlarda yaşayan insanla bugünkü insan arasında ne tür düşünsel, duygusal, dürtüsel farklar vardır? İşte beni ilgilendiren buydu. İnsanı tarihsel zaman içerisinde kıyaslayarak anlatmak. O yüzden hem geçmişte hem de günümüzde geçen olaylar silsilesinden oluşan bir roman yazmalıydım. Öyle de yaptım, romanımı günümüzde Kargamış antik kentinde yapılan bir kazıyla başlattım, üç bin küsur yıl önce yazılmış tabletlerin bulunmasıyla sürdürdüm. Yani geçmiş ve bugün aynı romanın içerisinde yer almaya başlamıştı.
Ahmet Ümit